Tarihte çok az hükümdar Emir Timur gibi, ölümünden asırlar sonra dahi kendisinden söz ettirmeyi başarabilmiştir. Büyük Hükümdar Timur’un konu edildiği bu yazımın esas maksadı, hakkında yazılan onca eserde şahsına ithaf edilen aşırılıkların, olağanüstülüklerin, fevkalbeşer meziyetlerin bir kenara bırakılırak tarih biliminin şahitliğinde gerçekçi bir tasvir yapmaktır.
Timur, 1336 yılında Keş şehrinde doğdu. Babası Taragay (Turgay), esasen Barulas ( Barlas) aşiretine mensuptu ki, bu aşiret tıpkı Solduz, Celayir, Arlat gibi Maveraünnehir’e yerleşerek iki nesil önce Türkleşen Moğol kabilelerindendi. Timur’un annesi Tekina Hatun’un aidiyeti meselesinde ise Çağdaş Tarihçi İbn-i Arabşah’ın tezkirelerine bakarsak aynı durumla karşılaşıyoruz. Buradan çıkan sonuç şu ki, Timur etnisite itibariyle Türkleşmiş bir Moğol’dur.
Timur, 1369 yılına dek, yani henüz Emir olmazdan önce, bozkırın güçlü yöneticilerinin emrinde kiralık askerlik yaparak hayatını sürdürdü. Bunun yanında çoğu zaman kendi nam ve hesabına yağmalara katılmaktan da geri durmadı. Bu süreçte Timur, düşüşü ve yükselişi; galibiyeti ve mağlubiyeti birlikte tattı. 1365 tarihinde giriştiği bir isyanda Çerçik’te son nökerine (yoldaş) dek imha edilen ordusunun acziyeti, Timur’un aklından hiçbir zaman çıkmadı. Bu mağlubiyet Timur için tarihi bir ders; Timur tarihini abartılı hikayelerle efsaneleştiren tarihçilerin ‘’Timur’un ömrü boyunca savaş kaybetmediği’’ savına da bir itiraz olarak görülmelidir.
1369 yılında Belh Şehrinde ‘’Emir’’ ilan edilen Timur, Maveraünnehr’in mutlak hakimi olmakla tatmin olacak birisi değildi. Mücevher Tahtlara kurulup debdebeli saraylarda arzı endam eden bir hükümdardan ziyade doru tay üzerinde cenk edip memleketler fetheden bir komutan olan Emir Timur, ekseriyetle bir megalomandı (büyüklük hastası). Kendisini Cengiz Han’ın Cihan İmparatorluğu’nun varisi olarak görür; Çin’den Hind’e, Rus Steplerinden Arap Çöllerine, İran’dan Anadolu’ya uzanan mukadder mirasında otoritesine rakip olabilecek hiçbir hükümdarın varlığına tahammül edemezdi.