Batı’nın hâlihazırda kullanmış olduğu en önemli silahlardan biri olan toplum mühendisliği hakkında birkaç mülâhazayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Evvelâ toplum mühendisliğinin tanımına göz atmakta fayda var.
Toplum Mühendisliği: Hükümetler veya özel gruplar tarafından toplumun geniş bir kesiminin tavır ve sosyal davranışları üzerinde etkide bulunacak çabalara atıfla siyaset biliminde kullanılan bir kavramdır.
Peki, Batı bu silahı kime doğrultuyor? El cevap: Mazluma, mağdura, fakire, fukaraya, Müslüman’a… Peki, toplum mühendisliği denilen bu silahın en çok kullanıldığı diyarlar nereler? El cevap: İslâm coğrafyası. Affedersiniz hâlâ böyle bir coğrafya olduğunu düşünenlerden misiniz? Cevabınız evetse yanılıyorsunuz. Zira ortada örselenmiş bir Ümmet var, yekvücûd olamayan Müslümanlar var. Hal böyleyken kalemi eline al ve İslâm Coğrafyası sınırlarını çiz , haydi çizebiliyorsan çiz. Yusuf Kaplan hocanın da ifade ettiği gibi: “ Dünyada İslâm Coğrafyası diye bir yer yok, Müslümanların yaşadıkları yerler var.” (maalesef)
Batının, hassaten Müslümanların yaşadıkları coğrafyalara kanalize ettikleri toplum mühendisleri durmaksızın çalışıyorlar, işbaşındalar. Toplum mühendislerine silah benzetmesi yaptığımıza göre bu silahın sıktığı mermilerini zikredelim: nifak, haset, kin, nefret, galeyan vs … Bu mermilere karşı gardımızı iyi almalıyız. Zırhımızı akıl ile, itidal ile, hoşgörü ile, kulluk bilinci ile donatmalıyız. Aksi takdirde zırhımız dirayetten mahrum kalır. Toplum mühendislerinin mermilerini tanıdık. Bir de bunların şarjörlerini dolduran zalimler var. Zalimler kanla beslenirler, adavet ve husumet enjekte ederler topluma. Şurası mühim Ebu Cehiller, Firavunlar ve Nemrutlar ölmüyor, maske değiştiriyorlar. Hak ile batılın mücadelesi kıyamete kadar sürecek. Mesele tarafını belli etmek, hakkın ve hakikatin yanında yer alabilmek. Zalimlerin ortadan kayboluvermesini oturduğumuz yerde bekliyorsak büyük ahmaklık içerisindeyiz demektir.
Fikren ve fiilen teyakkuzda olan bir İslâm alemi ümit ediyoruz. Zalimin zulmü varsa mazlumun âhı var, Müslüman’ın duası var diyecek bir İslâm âlemi… Merhum Cahit Zarifoğlu’nun ifadesiyle takdir-i ezele teslim olan ama gayrete de aşık olan bir İslâm âlemi… Harekete geçmesi gerektiğinde oturduğu yerden bir anda ayağa kalkabilecek bir İslam âlemi. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu zalime teslim etmez.” Bu hadis-i şerifi zihnine perçinleyen bir İslâm âlemi ümit ediyoruz. Kulluğumuzu sorgulamalıyız, vicdanımızla muhasebe yapmalıyız. Şu kadarını biliyoruz ki yaşadığımız bu Dünyada olan bitene kayıtsız şartsız kalamayız, kalmamamız gerekiyor. Arakan’ı görmeyen, Kudüs’ü duymayan, Doğu Türkistan’ı bilmeyen bir Müslüman olmayalım. Kardeşlerimizin derdiyle dertlenelim. Bana ne onlardan, bize ne onlardan felsefesini rafa kaldıralım. Ümmet sancağı altında mıyız, değil miyiz onu sorgulayalım.
Selam ve dûa ile…
Ömer Faruk KARAAĞAÇ
TÜGVA Temsilcisi