Fatih Sultan Mehmet, İkinci Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman devirlerini görmüş; hayatı cihad etmekle geçmiş Merzifon’un önemli değerlerindendir.
Savaşlarda başına taktığı gülden dolayı Gülbaba olarak anılmıştır. Budin fethinin akabinde ruhunu teslim etmiş, cenaze namazını Şeyhülislâm Ebu Suûd Efendi kıldırmıştır. Ordu ile birlikte Kanuni Sultan Süleyman'da namazda bulunmuşlardır. Cemaat o kadar kalabalık olmuştur ki Fethiye camiinden Gül Babanın şimdi bulunduğu türbesine kadar tüm Budin insan seli ile kaplanmıştır.
Evliya Çelebi, Gülbaba‘nın tabutunu bizzat Kanuni Sultan Süleyman‘ın taşıdığından bahseder. Avrupa da Osmanlı Mimari Eserleri adlı eserin yazarı Ekrem Hakkı Ayverdi Beyefendi kendisinin de Gülbaba‘nın torunlarından olduğunu belirtir ve bu soyla ilgili belgelerin ailesinin Merzifon‘dan Isparta‘ya göçü sırasında kaybolduğunu aktarır.
Türbesi Budapeşte‘de Gül Baba Burnu denilen dik bir burunun ucundaki Tötök ve Gül Bab sokaklarının kavşağında bulunmaktadır. Türbe Budin‘in gevşek taşından bütünüyle kesme olarak yapılmıştır. Onsekizinci Yüzyılda Wagner adında bir mimarın ufak bir tamiratından geçen türbe asıl tamiri 1916 senesinde görmüştür. Türbe 1956 senesindeki Rus Macar harbinde mermilerle delik deşik olmuştur. Eski resimlerde etrafında bulunduğu görülen kabristan ise şu an mevcut değildir.
içinde Gülbaba yalnız yatmaktadır. Sanduka örtüsü 1973 senesinde devletimiz tarafından gönderilmiştir. Osmanlı tarafından yapılan ceviz parmaklık ve başında bulunan sarık sonradan yenilenmiştir. 1973 deki yenilenmesinde solda Macarca, ortada bayrakla beraber Türkçe ve sağda ingilizce olmak üzere üç ayrı dilden levha konulmuştur.
Devlet yetkililerimiz tarafından Macaristan’da ki türbesi açılan Gülbaba hakkında o zamanın Kültür Bakanı bir gazeteye yaptığı açıklama da: "Kanuni Sultan Süleyman'ın babası Yıldırım Bayezid Beyoğlu sırtlarında avlanırken yağmur nedeniyle Gül Babanın çadırına girmiş. Orada yapılan konuşmaların tesirinde kalan padişaha Gülbaba "adını yaşatmak istiyorsan okul yap" demesi üzerine bugün ki Galatasaray Lisesinin olduğu yere okul yapılır.
Zamanla çeşitli yangınlar geçiren okul 1868 yılında tekrar yapılarak Mektebi Sultani Galatasaray-i adını almıştır. Galatasaray’ın renkleri de çadırdan çıkarken padişaha biri sarı, diğeri kırmızı iki gül veren Gülbaba’dan gelmektedir." demiştir.
Gül Baba‘nın tarihi anlamda Galatasaray'ın manevi kurucusu olduğunu söyleyen dönemin Galatasaray Kulüp Başkanı, şunları kaydetmiştir: "Gül Baba, 1481'de, 2. Beyazıt döneminde Mekteb-i Sultan-i' yi kurmuştur. Bunun bizim için ayrı bir önemi de var çünkü bu mektep 18. yüzyıldan sonra Galatasaray Lisesi oldu. 1905'te Galatasaray da bu lisenin içinde kurulduğu için, aslında Gül Baba'yı Galatasaray'ın manevi kurucusu olarak kabul ediyoruz."
Merzifon’umuzun önemli bir değeri olan Gülbaba Türk-Macar dostluğunun bir simgesi haline gelmiştir. Evliya Çelebi, elinde büyük bir kılıçla savaşlara katılan Gül Baba'ya bu lakabın verilmesine, külahında daima bir gül taşımasının sebep olduğunu da belirtmiştir. 1663’te Budin’i ziyaret eden Evliya Çelebi, seyahatnâmesinde şunları da yazmaktadır: “Gül Baba, bir çiçekli bahçe içinde, kurşun örtülü bir kubbede gömülüdür. Sandukası yeşil çuha ile örtülü olup mübarek başlarında Bektaşî tacı bulunur. Etrafı çeşitli Kur’an âyetleriyle süslüdür.”