Yıl 1900. Merzifon çehresi hızla değişiyor. Hızlı değişmelere kimi uyum gösteriyor, kimi de eriyip gidiyor. Bir ailenin devri kapanırken, başka bir ailenin saltanatı günleri başlıyor.
Osmanlı'nın saltanatı da sürüyor. Ulu Hakan Abdülhamit Han yurdun her köşesinde Türklük adını yüceltmeye çalışıyor.
Gümüşhacıköy'ün Gümüş madeni bu yıllarda terkedildi. Madende kullanılmak üzere kesilen çevre ormanlarının daha değerli olduğu anlaşıldı. Artık Gümüşhane madenine odun sevki de durdurulmuştu. Geçte olsa yetkili kişiler Gümüşhane'nin ormanları kadar Merzifon'un ormanlarının da kutsal olması gerektiğine inanmışlardı.
Asıl suç eşeklerde.. Merzifon'un eşekleri olmasaydı ormanları bu kadar kolay yağmalanmazdı. Orman yağması asırlar önce Roma devrinde Muşruf 'ta eşek harası kurularak başlatılmıştı. Yabani eşekler evcilleştirilmiş, ormanların yağması hızlanmıştı.
1893 yılında Taşnak Komitesi Ermeni -Rum ayaklanmasını organize etti. Gizli sürdürülen araştırmalar, soruşturmalar başka gerçekleri ortaya çıkarmıştı. Hatta günümüzde hiçte yabancı olmadığımız bir gerçeği..
Ermeni ve Rumların arkasında, Fransız mektebinin Fransız uyruklu Katolik öğrencileri ve Amerikan Koleji'nin Rus uyruklu Ortodoks ve Protestan öğrencileri vardı. Günümüzden size bir şeyler anımsatıyor mu?
1899 Ermeni ve Rum sevkiyatı da Osmanlı kadar Merzifon içinde önemliydi. Abdulhamit Han Ruslarla birlik olan aileleri kurdurduğu casusluk şebekesi ile tek tek saptadı. Adına çalıştıkları ve hayranlık duydukları Rusya'da yaşamak üzere sevk etti. Malının mülkünün değerini eline verip Kafkasya'ya gönderdi.
Ermeniler Kafkasya'da çoğunlukta oldukları halde bağımsız vatanlarına orada değil de Anadolu'da kurmaya zorlanıyorlardı. Rusya'nın bu politikasına karşı Abdülhamit Han ters politikayla Kafkasya'nın bir bölümünü gizlice de olsa Ermeni Yurdu olarak duyurdu. Rusya ters tepkiyi keşfedip sınırlarını Osmanlı Ermenilerine kapattı. Osmanlı Ermenileri beklemedikleri bu tepki karşısında Ruslara kızmıştı.
Ruslarda Ermenileri kışkırtmalarında daha dikkatli olmak zorunda bırakıldı. Artık Ruslar Ermeniler üzerinden kısmen de olsa ellerini çekmek zorunda bırakıldılar. Aşırı şımarmış olan Ermeniler, yurtlarına bağlanmaya ısınmaya başladılar.
1899'da sevk edilen Ermenilerden her türlü zorluğu yenerek ileriki yıllarda yurtlarına geri dönenler bile oldu. Bu Ermeniler dünyanın kaç bucak olduğunu görmüşler ve Abdülhamit Han'ın sadık kölesi durumuna gelmişlerdi.
Çok şükür ki; asırlardır, mazlumun yanında, insanlığın mutluluğu için çalışan ,çabalayan bir milletin fertleriyiz. Bazılarının gözünde petrol damlası değerliyken, bizim gözümüzde değerli olan tek şey bir çocuğun gözyaşı damlası..