Güzel adamlar vardı bizim hayatımızda. Deri delmesinin küçük cebine koskocaman bir zamanı ve köstekli saatini sığdıran, yırtılana kadar giydiği siyah potinleri ile umuda yürüyen..
O potinlerin son durağı ya Dönertaş'ın ya da eski hal binasının altında ki ayakkabıcı tamircileri olurdu. Fora dikiş ile tekrar sağlamlaştırılıp trafiğe çıkardı yine eskisi gibi. Öyle özel günlerin tarihini bilmezdik. Babalar günü her zamandı bizim için. Çünkü her gün onların günüymüş gibi gelirdi bize. Örnek aldığımız koca dağlardı onlar. Dünyayı ayaklarımıza sereceklerinden hiçbir şüphemiz yoktu. Belki cepleri delikti ama yürekleri sapasağlamdı. Cüzdanları zengin olmasa da gönülleri zengindi. Alınlarının terinin o saf berraklığı sayesinde kazandığı helal lokmaları kursaklarımızdan geçmesine özen göstereren o babaların en büyük mirası buydu bizlere.
O alın terleri anaların ellerinde defalarca yıkanmış mendiller sayesinde sükunet bulurdu. Harmanlar caddesinde bir bakkaldı o baba.. Sanayi sitesinde çekiç sesi ile çevresine ahenk veren bir demirciydi.. Sekiz köşe kasketi ile sabah namazından sonra köyünde ki tarlasının yolunu tutan çiftçiydi. Kürek sesleri eşliğinde insanlığa yuva yapan inşaatçıydı o baba.. Hatırlıyorum.. Daha ilkokul çağlarındaydım. Babam; "Seninle İstanbul'a gideceğiz oğlum!" dediğinde tarifsiz bir mutluluğa yelken açmıştım.
Gerçi yelkenlileri siyah beyaz dünyamızda televizyonlardan bilirdim. Hiç deniz görmemiş bizim zamanın çocukları Gümüşhacıköy'e bile gitmemişti ki.. Nice ayrılık ve kavuşmalara sahne olan, 302 otobüslerin kol gezdiği o eski o meşhur Merzifon garajından başlamıştı heyecan ve merak dolu yolculuğumuz. Sıradağları seyrederek tek şeritli yollarda akıp gitmiştik film şeridi gibi. O zamanlarda sigara serbestti kapalı ortamlarda.
Bazen sis çökerdi otobüsün içine. Ama hiç aldırış etmezdi kimse çünkü alışkındı herkes. Biraz otobüs tutardı bizleri. Ee tâbi çok yolculuk yapmazdık biz. Tutsa bile bir poşete bakardı. Hiçbir şey bu yolculuğun zevkini bölemezdi! Mola hariç. Ve o mola kuru fasulye, pilav, salata ve açık ayran ile anlam bulurdu. Bir Kadıköy Beşiktaş vapurunda tanıştım deniz ve martılarla. Atatürk İlkokulun'da arkadaşlarımla paylaştığım o simitleri bu sefer martılarla paylaşıyordum.
Vapur çarkının çıkardığı köpükler ayrı bir renk katıyordu Marmara Denizi'ne ve hayata.. “Anılarla Merzifon"